İbrahim Yener 14 yıldır Japonya’da yaşayan bir türk. Bundan yaklaşık bir yıl önce Osaka’da, 2 el. Araba satan bir firmaya başvurduğunda cevap olarak onu hayrete düşüren bir e-mail aldı. 2. el araba satıcısının mailinde yabancılara hizmet vermediklerini söylüyordu. Mail ayrıca söz konusu kişi Japonya’da oturma iznine sahip olsa ya da vatandaşlığı elde etmiş olsa bile firma yetkilisi sadece “gerçek japonlara” hizmet edeceklerini söylüyordu.
İbrahim Yener bu durumun ayrımcılık olduğunu düşündü, dava açmaya karar verdi. Dava açtı ve kazandı. Bu davanın japon basınında bu kadar yankı yapmasının asıl sebebi İbrahim Yener’in bu hukuk mücadelesini tek başına -avukat tutmaksızın- vererek davayı kazanmış olması.
Ayrıca bu dava Japonya’da yaşayan ve benzer ayrımcılıklara maruz kalan diğer yabancılara da örnek teşkil edebilecek.
JBC’nin röportaj talebini kırmayan İbrahim Yener dava sürecini ve tüm yaşadıklarını anlatıyor:
Dava açma kararını nasıl verdiniz? Sizi ne motive etti? Ne ispatlamaya çalışıyordunuz? Tüm bunların avukat olmaksızın yapılabileceğini mi? Yıoksa sadece kızgın mıydınız, yaşamış olduğunuz bunca ayrımcılıktan sonra? Size ne “artık yeter!” dedirtti?
Japonya’da 14 yıl boyunca o kadar çok ayrımcılık yaşadımki. Size sadece iki tanesini anlatacağım. Birincisi, bundan 11 önce “Hello Work”te* iş arıyordum, (*Japonya’nın İş Bulma Kurumu) ve bana çok uygun bir iş buldum. Aradıkları özellikler bana tıpatıp uyuyordu. Hello Work’e benim için işverenle temas geçmelerini istedim. Ancak işveren benim yabancı olduğumu öğrendiğinde benimle görüşmeyi reddetti. İkincisi, 5 yıl kadar önceydi. Tokyo’ya gitmem gerekiyordu ve o gece için otobüs bileti almıştım. Otogarda otobüsün hareket zamanı geldiğinde şoför beni otobüse almadı. Hemen polis çağırdım ama hiçbir şey olmadı. Şoförün gitmesine izin verdiler.
Bütün bunlara rağmen bu sefer durum biraz daha farklıydı. Bu sefer elimde somut bire kanıt vardı, firma yetkilisinin bana göndermiş olduğu e-mail. Ama ben yine de dava açmadan önce onlarla konuştum. Onlara benden özür dilemeleri için bir şans verdim. Özür dilemiş olsalar bu noktaya gelmezdik. E-maili aldıktan sonra firmayı aradım ve çalışanlarından birinin bana muhtemelen yanlışlıkla tuhaf bir mail atmış olduğunu söyledim.
Ama firma sahibi gönderilen mailin bir yanlışlık olmadığını söyledi. Özür dilemek yerine bana telefonda “ne istersem onu yapmamı” söyledi. Bende peki dedim ona dava açtım.
Davayı kazanacağınızı tahmin ediyor muydunuz?
Kazanacağımı biliyordum çünkü elimde somut bir kanıt vardı. Dava günü davalı olan kişi adliyeye yüzünde bir maske ile geldi, “bir yabancı olduğumdan” mahremiyetini korumak istediğini söyledi. Hakim ona maskesini çıkarmasını söyledi ama o çıkartmamakta direndi. Sonra hakim iyice sinirlendi ve “sizden maskenizi çıkarmanızı istemiyorum; sizden derhal maskenizi çıkarmanızı ya da mahkeme salonunu terk etmenizi emrediyorum!” dedi.
Önce şirketten 3.000.000 YEN(yaklaşık 100.000TL) tazminat istemiştim, sonra 1Milyon Yen’e düşürdüm. Bunu yapma sebebim çünkü karşı tarafında avukat tutmadan benimle eşit koşullarda mücadele etmesini istedim. Benimle eşit şartlarda mücadele ettiğinde kazanacağımı biliyorduım. Tabi Osaka yerel mahkemesi başıma gelenin ayrımcılık olmadığı kararını verirse diye de davamı bir üst mahkemeye taşımak için çalışmaya devam ediyordum.
Sizce bu sonuç tekrar edilebilir mi? Ya da sizce davalının sorumsuz davranışları kararın sizin lehinize olmasına yardımcı oldu mu?
Dürüst olmak gerekirse bu tür sonuçların tekrarı olacağını sanmıyorum. Sizin de bildiğiniz gibi benim durumumun pek emsali yok. Ayrımcılığa maruz kaldığınızı ispatlamak zor olabilir, bu Japonya’da daha da zor. Çünkü çoğu japon bazı davranışlarının ayrımcılık olduğunun farkında bile değil. En kötüsü bunun normal olduğunu düşünmeleri.
Örneğin ABD’deki “İstihdam için eşit Fırsat komisyonu*” (U.S. Equal Opportunity Employment Commission) raporuna göre 1997-2016 yılları arasında Amerikan mahkemelerinde, ırk ayrımcılığına maruz kalmış insanların açmış olduğu 615105 adet dava dosyası bulunuyormuş. Peki aynı dönemde bu rakam Japonya için nedir? Japonya’da bu sayı iki elin parmaklarını geçmiyor. Bu sayının bu kadar düşük olması bu tür durumlar burada, Japonya’da yaşanmıyor anlamına gelmiyor. Tam tersi bu sayının bu kadar düşük olması bir şeylerin ters gittiği anlamına geliyor.
Mahkeme sonucu ırk ayrımcılığı olarak değil yabancı ayrımcılığı olarak değerlendirdi, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bence japonlar bu ikisinin arasındaki farkın bilincinde değil. Japonya’da Japon değilsen başka bir ırktansın demektir.
*Bu tür ayrımcılığa maruz kalan ve sizin izlediğiniz yolu izlemek isteyecek insanlara ne gibi bir tavsiyeniz olabilir? Davaya nasıl hazırlanmaları lazım? Nelere en çok dikkat etmeleri gerekir?
İster ayrımcılık olsun ister başka bir şey insan hakları ihlali olan her durumda dava açmalarını öneririm. Mümkün olduğu kadar somut delil toplasınlar. Somut kanıtlar olmadan hakkınızı aramanız çok zor.
Ayrımcılığa maruz kalan birinin elinde eğer güçlü deliller varsa, hemen en yakın yerel mahkemeye gidip bir A4 kağıda dilekçe yazmak sonra onu yetkiliye teslim etmek. Bu kada basit. Ben böyle yaptım.
Japon kültürü dünyanın diğer kültürlerinden çok ama çok farklı o kesin. Ayrımcılık yapan biri “ben öyle demek istemedim” diyerek bu durumdan kolayca sıyrılabilir. Dolayısıyla uzlaşmaya asla yanaşmayın, verin dava dilekçenizi verip dava gününe kadar bekleyin.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Binlerce deniz yıldızının karaya vurduğu bir kumsalda adamın biri deniz yıldızlarını denize atma çabası içindeymiş, başka bir adamda bunu görerek “senin bu çaban neyi değiştirecekki” diye sormuş. O da eline bir deniz yıldızı alıp denize fırlatarak bunun için çok şey değişti demiş.
Kendini savunmak ve mücadele etmek bütün bir ülkeyi değiştiremez ama en azından bir şeyler senin için değişmiş olur.