Buğra Haskan – Galaksimiz içinde Dünya’nın bir ile on katı arasında değişen boyutlara sahip yaşanabilir kayalık gezegenler var.
Bunlardan biri yukarıdaki resimde gösterilmiştir. Gezegenin yüzeyi ve atmosferi tamamen hayal edilmiş de olsa kızıla çalan gökyüzünde gözüken üç yıldızın tam da Güneş Sistemi dışında bulunan gezegenlerden Gliese 667Cc üzerinde bulunan bir astronotun gözlemleyebileceği şekilde olduğunu belirtmeliyiz.
Solda, aşağı yukarı Güneş’in Dünya’dan görüldüğü büyüklükte bir yıldız görülmekte: Bu, ilginç bir şekilde, Güneş’ten yüz kat daha az ışık saçan bir “Kırmızı Cüce.” Yalnız, gözüken gezegenle yıldızı arasındaki mesafe 0,13 Astronomik Birim olduğundan gözlemleyen astronot için kuvveti Güneş’ten sadece on kat daha az. Gündüz olsa da, gökyüzünde sağda kuvvetleri Güneş’inkine denk iki başka yıldız daha göze çarpıyor. Bu yıldızlar üçlü bir sistem oluşturmakta ve Kırmızı Cüce’yle gezegenin oluşturduğu bu ufak “güneş sistemi” onların etrafında dönüyor.
Dünya’dan 4 kat daha büyük bu gezegenin üzerinde gerçekten su ve bulutlar bulunmakta mıdır? Gökbilimciler kesin olarak bilmese de bunun mümkün olabileceğini söylüyorlar. (altta resimde, Silla Teleskobu)
Özellikle bu gibi galaksimizdeki yıldızların %80’ini oluşturan benzer Kırmızı Cüceler etrafında dönen gezegenlerden sadece Samanyolu’nda onlarca milyar olduğunu belirtiyorlar. Bu gezegenler suyun hala sıvı halde bulunabilmesini mümkün kılacak bir uzaklıkta yıldızlarının etrafında yörünge tutmaktalar. Avrupa Güney Gözlemevi(ESO) uluslararası bir ekip (Fransa, İsviçre, Portekiz, Belçika) tarafından yayımlanan yeni bir araştırmaya dayanarak bu gezegenleri “yaşanabilir” olarak belirtiyor.
Gökbilimciler daha geçen Ocak ayında galaksimizde milyarlarca gezegen olduğu ama içlerinde bu kategoriye giren olmadığını kanıtlamıştı.
Bu çalışmalarda görev alan Grenoble Astrofizik Enstitüsü’ne mensup Xavier Bonfils’e telefonla ulaşıp sorulduğunda ESO’nun açıklamalarına ufak bir detay ekliyor ve “Bunlar yaşam barındırma potansiyeli olan gezegenler,” diye belirtiyor.
Güneş Sistemimiz dışında kalan bu gezegenler hakkında aslında ne biliyoruz? Sayılarının onlarca milyarı bulduğunu. Bu artık yeni olmakla birlikte kesin bir sonuç. 1995’te Güneş Sistemi dışında bir gezegeni ilk keşfeden ve Michel Mayor (Cenevre Üniversitesi) liderliğindeki ekip, istatiksel yöntemlerle bir bakıma bu hesabı yapabilmişti. ESO’nun Silla(Şili)’daki 3,60 metrelik bir teleskobu üzerine yerleştirilmiş HARPS spektrometresiyle 6 yıl süresince 102 adet Kırmızı Cüce’yi inceleme olanağı buldular.
İkisi Gliese 581 ve Gliese 667’nin yaşanabilir bölgelerinde olan 9 “Süper Dünya” keşfdedildi. Ardından, gökbilimciler gözlemlenen yıldızlar çevresinde bu tarz gezegenlerin olup olmaması riskini kontrol ettiler… ve şu sonuca vardılar: “Tüm Kırmızı Cüceler’in %40’ının, yaşanabilir bölgenin içinde kalacak yörüngelerde dönen bir “Süper Dünya”sı var. Galaksimizde 160 milyar Kırmızı Cüce olduğuna göre, yaşanabilir bölgelerde onlarca milyar kayalık gezegen var, başarıyla kanıtlanmıştır…
Güneş Sistemi harici Kırmızı Cücelere tabi gezegenlerin araştırılması gökbilimciler için oldukça çekicidir, çünkü bulunmaları daha kolay. Yıldızlarıyla aralarında daha uygun bir kütle/ışıma oranına sahipler, yıldızlarının zayıf ışıması ve hacimce az kütlesi sayesinde, daha kuvvetli bir ışık etkisi meydana getiriyorlar. Sokak lambasının altında anahtarını arayan bir deli misali mi bu?
O kadar da değil, çünkü, eskiden, Kırmızı Cüceler yaşanabilir gezegenlerin izinde araştırma yapan laboratuvarlarda pek de popüler değillerdi. Yaşanabilir olsalar da, yeteri kadar olmadıklarından kuşku duyulurdu. Ay’daki gibi bir gel-git etkisiyle bloke eildmiştir ve bir yüzü aralıksız yıldızına dönüktür. Kuvvetli X ışını altındalar. Uydu bombardımanı altındalar… Zaten evrende zeki sinyaller arayan araştırma programı da en başta Kırmızı Cüceleri bir kenara bırakmışlardı. Sonradan ancak gökbilimciler belki de bu Kırmızı Cücelerin sanıldığı kadar da yaşam düşmanı olmadıklarını kendilerine söylediler. Uygun bir atmosfer belki de gezegenin aydınlanmayan yüzüne ısı fazlasını dağıtabilirdi, X ışınları ve uydu çarpışmaları ise düşünüldüğü kadar vahim değildi…
Her halükarda, Michel Mayor ve ekibinin getirdiği sonuçlar bize oldukça yakın çevremizde, Dünya’dan en fazla 30 ışık yılı uzaklıkta, yüzlerce yaşanabilir gezegenin var olabileceğini söyleme olanağını veriyor. Bu gezegenler -atmosferde yoğun oksijenin varlığı gibi- yaşam izlerini sürecek ince gözlemlerin gelecekte yapılmasına uygun ortam da yaratacak olabilirler.
Bu züre zarfında, NASA’nın uzay teleskobu Kepler binlerce gezegenin bilgisini doğrulanmak üzere istiflemekte, ve yakın bir zamanda gökbilimcilerin bize Güneş benzeri yıldızlar etrafında dönen milyarlarca Dünya’nın bulunulunun mümkün olduğunu açıklamaları mümkün olacak; ve bu tabi ki içgüdüsel yöntemlerle değil gözlem ve istatistik kanıtlama yolu ile…