Türkiye’de olup bitenler her geçen gün daha da vahim bir hal almakta. Twitter’ın idari kararla, yasaya uygun olmayan şekilde kapatılması, Youtube’un yasaklanması ve bir çok hukuksuzluk içeren kararların verilmesi yurttaş olarak anayasal haklarımızın tehlikede olduğunun en açık göstergesi. Türkiye’de iktidarın (ya da RTE’nin) agresif söylemlerinin etkisiyle artan siyasi kutuplaşma, halk içerisinde ezilen bir sınıf psikolojisi oluşturma çabaları, Türkiye’deki ekonomik anlamda sınıfların birbirinden daha da uzaklaşıp, kamplaşmasına neden olmaktadır. RTE’nin tabiri caizse “%50’yi evlerinde zor tutuyorum” söylemi bu kamplaşmayı özetlemekte.
Aslında bu söylem bize geçmişte Hitler’in yapmaya çalıştığı siyasi manevraları hatırlatıyor. İnsanları ayırarak, onlara net ve kesin kararlar verdirmek faşizan düzenlerin en belirgin özelliğidir. Yani ya bizdensin, ya da onlardan. Başka bir seçenek yok !
Bu sayfadan Gezi olaylarının en ateşli olduğu dönemlerde, RTE’nin ileriki dönemlerde daha da sertleşeceğini söylemiştim. (Özür dilerim, biraz kendi reklamım gibi oldu bu cümle.) Bu sertleşme belirtisi aslında bir çöküş göstergesinin, bir panik halinin sonucu. Bu sert söylemin arkasında o dönemin bozulan ekonomik göstergelerinin etkisi olduğunu düşünmüştüm. (hala da öyle düşünüyorum.) Tabi Amerika’dan gelen negatif ekonomik göstergelerin de Türkiye ekonomisi üzerindeki etkisi o dönem büyüktü. RTE’nin Gezi olaylarıyla ilgili ilk açıklamalarını TİM’de yapması dünyaya, “bakın, sermayedarlar benim arkamda” mesajını vermekti ve siyasi olarak akıllı bir hamleydi.
Şuan ki duruma bakarsak, yolsuzluk olaylarından önce Merkez Bankası’nın dolar üzerindeki kontrolünü kaybetmesi ve MB’nin kredibilitesinin yatırımcılar nezdinde düşmesi Türkiye ekonomisini daha da kırılgan hale getiriyor. Zaten finansal olarak CDS lerin (Credit Default Swap) oranlarının 2013 Nisan ayından beri yükselmesi bu kırılganlığın bariz bir işaretidir.
Peki MB dolar üzerindeki hakimiyetini neden kaybetti ? En basit şekilde bu durumu Türkiye’ye giren sıcak para ile açıklayabiliriz. Katma değer üretmeyen ülkeler dışardan gelen sıcak paraya bağımlıdırlar. Her ekonomi siyasi belirsizliğe karşı reaksiyon gösterir fakat Türkiye ekonomisinde bu duruma çok sert reaksiyonlar mümkün.
Peki bundan sonra ne olacak ? Bu iktidar daha ne kadar ayakta duracak ?
Bir iktidarın sürekliliği, kapitali elinde tutan sermayedarların elindedir. Bugün Amerika’yı Obama ve siyasiler değil, Wall Street ve çevresi yönetiyor. Bu en somut göstergedir.
Dünyadaki bütün sosyal değişimlerin en temelinde ekonomik sebepler var. (bkz. Sovyetlerin çöküşünde, 90 sonrasında Planlı ekonomilerin çökmesi ve Balkanların yeniden yapılanmasında, Kırım’ın Rusya’ya bağlanmasında vs.)
Ne zaman ki, Türkiye’de iktidar çevresindeki sanayiciler, AKP’ye olan güvenini yitirir, o zaman iktidar yerinde duramaz.
AKP’nin ne kadar daha direneceğini ekonomik göstergeler belirleyecek. Bu anlamda, Türkiye’de iç dinamiklerden çok dış dinamiklerin belirleyici olması muhtemel.
Ne zaman ki, RTE’yi fanatikçe tutan ve burada yazmak istemediğim o galiz sözleri söyleyen teyze cebinde git gide daha az para olduğunu anlayacak, işte o zaman AKP iktidardan gidecek.
Tabi, AKP gitse bile kurulmuş olan bu düzen bozulmayacak. 12 senedir devletin neredeyse bütün aygıtlarını ele geçirmiş, kemikleşmiş bir yapı iktidar değişse de, iktidarın getirdiği zihniyeti ve izlerini kolay kolay ortadan kaldırmayacak. Kısacası, siyasi bir alternatif oluşturmadan, devletin içinde demokrat bir yapıya sahip olma çabası olmadan, sadece AKP gitsin de kim geliyorsa gelsin demek bu ülkeye refah getirmeyecek, sadece RTE’nin yerinde bir benzerini getirecek.
Can Askan