Pariste 50 euro ile ne yapılır ?
Paristesiniz ve elinizde 50 euro var. Ne yapardınız ? Çok sevdiğim bir yakınımın bu sorusu üzerine ben de düşündüm ne yapardım diye. Buradaki hayata karışmış birisi olarak ilk başta ben de kesin bir cevap veremedim bu soruya. Benim ilk cevabım, plak almak ya da Paris’in caz dinlenebilecek en şık mekanlarından birisi olan New Morning‘e giderdim demek olurdu.
Paris’e geldiniz, Charles de Gaulle ya da Orly havalimanından çıktınız, RER’e bindiniz ve camdan dışarıya bakarak yavaş yavaş buradaki hayatı gözlemlemeye başladınız. 30-45 dakikalık bir yolculuk sonrasında şehire ulaştınız ve metroya binip konaklayacağınız yere geldiniz. Bavullarınızı bıraktınız.
Tüm bu yolculuktan sonra, ilk olarak Saint Germain bulvarında bir yere oturmadan o uzun bulvarı, Saint Michel ve Sevrès-Bablyone aralığında ara sokakların bazılarına girerek dolaşın derim. İlk olarak bu bulvarda, Odéon’da ufak bir mola verip, Relais Odéon’un yanındaki pasaja girin. Bu pasaj size Paris’in en eski günlerini hatırlatacaktır. İsterseniz burada da bir kahve ya da yemek yiyebilirsiniz fakat benim tavsiyem, ilk kahvenizi bulvarın biraz sonrasında karşınıza çıkacak olan, Les Deux Magots’da ya da Café de Flore’da içmeniz. Siz pasajda gezinirken biraz da ara sokaklardaki güzel kafelerden söz edelim.
Les Deux Magots ve Café de Flore‘ a gittikten sonra, ertesi gün ara sokaklarda bulunan kafelere gitmek size daha fazla keyif verecektir. Örneğin Rue de Seine üzerindeki Café La Palette’e mutlaka uğrayın. Soğuk havalarda dahi dışarda oturabileceğiniz, Rue de Seine’in en sessiz köşelerinden birinde keyifle kahve içilebilecek bir yer… Bir başka sevebileceğiniz mekan da bulvara daha yakın olan, Mondrian’ın çaprazındaki Bistrot Père et Filles olabilir.
Şimdi pasajdan çıktınız, güzel bir yemek yemek istiyorsunuz. Saint-Germain bulvarı için yiyecek içecek konusundaki genel tavsiyem yemek yemekten ziyade bir şeyler içmek. Bir çok restoranda fahiş fiyatlara aç kalabilmeniz mümkün fakat gene de istisna teşkil eden güzel mekanlar da mevcut. Her ne kadar Türkiye’ye göre gene de çok ucuz olmasa da, Tennessee Café de çok lezzetli ve doyurucu bir yemeği 14-15 Euro vererek yiyebilirsiniz. Burada güzel bir yemek yedikten sonra azevel bahsettiğimiz Les Deux Magots ya gidin. Kafenin içerisindeki soldaki ikinci masaya oturun. Evet, şuan Jean-Paul Sartre’ın zamanında saatlerce oturup yazılarını yazdığı masasında oturuyorsunuz. İki kahve çıkacak şekilde servis edilen sütlü kahvenizi sadece 5 euroya içtikten sonra birazcık Saint-Germain’in tadını çıkarın. Karşınızda Place Sartre-Beauvoir’ın önünden geçen insan kalabalığını ve Saint-Germain des Prés kilisesini izleyin.
Cebinizde takriben 30 euro kaldı. Şimdi Les Deux Magots’dan çıkın ve yavaşca Rue Bonaparte’dan Quai de Conti’ye doğru inin. Eğer vakit akşam vakiti ise Pont des Arts’da gençlerle beraber oturup müzik dinleyebilirsiniz. Gündüz vaktiyse de nehrin öteki tarafına geçip Rive Droite’a geçip yaklaşık 8-10 Euro karşılığında Louvre müzesinde gezebilirsiniz. Mona Lisa’dan ziyade Fransız ressamların olduğu galerilerde Eugène Delacroix, Théodore Géricault gibi ünlü ressamların eserlerini görmek daha keyifli olabilir. Fransız devrimini simgeleyen ?Liberté guidant le peuple? ( İnsanları kılavuzluk eden özgürlük) tablosunu yakından görmek heyecan verici olabilir.
Son 20-22 euronuz… Elinizde kalan parayı Rive Droite’da vakit geçirerek harcayabilirsiniz…Örneğin Rue de Rivoli’nin üzerindeki kafelere gidebilirsiniz ya da Paris’in kemikleşmiş yapısından biraz uzaklaşarak Centre Pompidou‘da bir sergiye ücretsiz (genelde) girebilirsiniz. Ya da tüm bunları yapmayıp Opéra bölgesine doğru gidebilirsiniz. Tavsiyem ünlü konser salonu Olympia
‘nın da bulunduğu Boulevard des Capucines üzerinde dolaşmanız… Sonrasında opera binasının yakınındaki Café de la Paix’de bir şeyler atıştırmanız…
Son olarak, otelinize gitmek için metro biletlerinizi almayı unutmayın !
İyi gezmeler…
1 comment
franc-humoriste says:
Eyl 17, 2012
pariste 50 euronuz varsa bence saklamaya değer