?Felsefe, aklın dil ile büyülenmesine karşı açılmış savaştır? – Ludwig von Wittgenstein
Hayatınızda her şeyin daha önceden ayarlanmış olabileceğini hiç düşündünüz mü? Peki ya pozitif bilimler ve bilhassa matematikteki mutlak formülleri her şeye uygulayabileceğimizi? Her şeyi belli bir kalıba oturtmak mümkün müdür? Pi sayısının da bir şablonu var mıdır?
İşte bu sorulara yanıt arayan bir adamın hikayesini ele alıyor Pi filmi. Maximilien adlı ana kahraman, kuramsal matematik konusunda profesörlüğü olan ve yaşadığı odadan pencereye bakarak bütün olguları sistematik bir biçimde analiz eden biri. En büyük hedefi Pi sayısında bir döngü bulmak ve bu bulduğu metotları hayata uygulayabilmek. Bildiğiniz üzere ağaç dallarının artış sayısında belli bir düzen mevcuttur. Her dal sayısı fibonacci sayılarının kuralına uygun olarak artış gösterir. 0112358132144…şeklinde. Bundan yola çıkarak Maximilien, borsa ve toplumların da belli bir kalıp içerisine oturtulabilecek yaşayan organizmalar olduğunu düşünüyor. Nitekim geliştirdiği yazılım sayesinde borsadaki hisse değerlerinin ertesi gün ne olacağını tespit edebiliyor.
Ne var ki bütün düğüm zaten burada başlıyor. Başta akıl hocasına da danışarak geliştirdiği kuramlar sayesinde Pi sayısında bir şablona rastladığını söylüyor. Eski hocası, kendisinin de oraya ulaştığını fakat daha ileriye gitmenin anlamsız olduğunu çünkü evrenin ünlü ?Go? oyununa benzediğini söylüyor. Yani başlangıçta neyin olacağını asla tahmin edemeyiz. Bu yanıt Maximilien’i tatmin etmiyor. Ancak kendisi de hiçbir zaman dogma kalıplarının dışına çıkamıyor, her zaman olguları mutlak bir sonuca bağlamak istiyor ve her şeyi 1 ve 0 olarak görüyor. Zaten bu nedenden dolayı yönetmen Afonofsky, filmi siyah ve beyaz çekmeyi öngörmüş. Her şey ya siyah, ya da beyaz.
Materyalizme ve her şeyi çözebileceğine inanan Maximilien, bunu öyle bir takıntı haline getiriyor ki psikolojik sorunlar yaşamaya başlıyor. Afonofsky, bireylerin de kendi içlerinde incelenmesi ve ele alınması gereken şahıslar olduğunu göstermek istiyor.
Maximilien, emeklerinin karşılığında sonuca ulaştığını düşünüyor ki aslında dünyayı daha yeni anlamaya başlamış. Bu bakımdan Maximilien karakteri filozof Wittgenstein’ın hayatına çok benziyor. Wittgenstein da hayatının ilk dönemlerinde yazdığı Tractatus Logico Philosophicus adlı eseriyle hayatı olgular şeklinde ele alarak bütün felsefi problemleri çözdüğünü düşünüyordu. Ancak babasının ölümüyle birlikte gelişen olaylar sonucunda ikinci döneminde analitik dil felsefini ve oyun teorisini geliştirdi. Ardından ilk döneminde yazdığı bütün teorileri yalanlamıştı. İşte, Pi filminde de Maximilien bunun farkına varıyor: Bir şey sistematik olarak mükemmele ulaştığı zaman ?kusurlar? da boy gösterir. İlkel yapay zekaya sahip bilgisayarlarınızın bilinç kazanacak düzeye geldiği zaman dört işlem bile yapamayacağını biliyor muydunuz?