2020/2021 Sezonu Süper Ligde şampiyon Beşiktaş oldu.
Şampiyonluk yarışının son haftalara kadar Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş arasında çok çekişmeli geçtiği ligde ipi göğüsleyen Beşiktaş oldu. Beşiktaş sezonun 42. ve son haftasında deplasmanda Göztepe’yi 2-1 mağlup ederek sezonu şampiyon tamamladı. Beşiktaş Futbol kulübü tarihindeki 16. şampiyonluğa teknik direktör Sergen Yalçın yönetiminde ulaştı.
Bu yazıda sizlere Beşiktaş Futbol takımının, oyuncularının, oynadıkları futbolun teknik analizi yapılmayacak.
Hiç kuşkusuz bu başarının arkadasındaki en önemli isim teknik direktör Sergen Yalçın. Beşiktaş’ın şampiyonluğunun mimarı Sergen Yalçın diyebiliriz futbol köşe yazarlarına özenerek. 1972 doğumlu Sergen Yalçın futbola 10 yaşında Beşiktaş altyapısında başlamış sonrasında A takıma kadar yükselmiş bir futbolcudur. Aktif furbol yaşamında “4 büyüklerde” oynamış nadir futbolculardan biridir. Sergen Yalçın ismini futbol oynadığı dönemde “futbol dışı hayatı” ile ilgili olarak basında çok okunurdu. Özel yaşamı oldukça hareketli bir oyuncuydu. At yarışı ve kumar tutkusu, “barbi” operasyonu ve hatta Sedat Peker (!) bağlantıları ile gündeme geliyordu.
Çok yetenekli ve maçın kaderini her an değiştirebilecek bir futbolcu olarak Sergen Yalçın oynadığı takımların teknik direktörleri için çok kıymetli bir oyuncuydu ama bir o kadar da “pimi çekilmiş bir bomba” idi. Sergen’in disiplinsiz davranışları, “disiplinsiz hayatı” teknik direktörlere ve kulüp yöneticilerine saç baş yolduracak cinstendi. Çok yetenekli ama bir o kadar da tembel (lazy but talented) ve otorite ile sorunu olan bir oyuncuydu. Laf dinlemezdi. Kimilerine göre dünyanın en iyi futbolcusu olabilecekken kariyerini heba etmişti. Nitekim “TheseFootballTimes” web sitesi geçtiğimiz yıllarda “Sergen Yalçın Dünyanın en iyi futbolcusu olabilirdi” başlığıyla James Kelly imzalı enteresan bir yazı yayınlamıştı.
Profesyonel oyunculuk kariyerine son verdikten sonra futbol yorumculuğunun yanında 2009 yılında teknik direktörlük kariyerine başladığında bazı futbol otoriteleri(*), futbolculuk kariyeri böylesine disiplinsiz şekilde geçen bir karakterin teknik adam olup oyunculara rol model olamayacağına dikkat çekiyorlardı. Kısacası genel görüş Sergen Yalçın’dan teknik adam olamayacağı yönündeydi. Oysa teknik kariyerinin ilk 10 yılında çok da seçici davranmadan pek çok Anadolu kulünün çalıştıran Sergen Yalçın yaşadığı deneyimleri kendi lehine tecrübe olarak çevirdi. Beşiktaş’ın teknik direktörlüğüne glediğinde kafasında şampiyonluk vardı ama iddialı demeçlerden kaçmayı ustaca başarıyordu. Verdiği röportajlarda karşı takıma karşı saygılı ifadeler kullandı hep.
Neydi peki Sergen Yalçın’ın başarısı altında yatan gerçek ?
2014 Yılının Temmuz ayında gerçekleşen FİFA Dünya Kupasının Finali Almanya ve Arjantin takımlarını karşı karşıya getirmişti. Finalde Almanya Arjantin’i 1-0 yenmiş ve bu kupayı 4. kez kazanarak ülkelerine götürmüşlerdi. Maçı televizyondan seyreden bizler Alman milli takımı oyuncularının maç sonrası saha içinde sevinçlerine, coşkularına tanıklık etmiştik. Ekran karşısında gördüklerim final maçından çok daha ilginç gelmişti bana.
Futbol sahası içinde az sonra gerçekleşecek olan kupa törenini beklerken birbirleiyle sarmaş dolaş olmuş çocuklar gibi şendiler. Teknik Direktör Joachim Löw (kendisi 1998-1999 yıllarında Fenerbahçe’yi çalıştırmış teknik adam), alman soğukluğunu bırakmış havalara zıplayıp yumruk şov yapmaya hazırlanır bir hali vardı. Bu görüntüleri izlerken benim en çok dikkatimi çeken futbolcularla ile teknik direktör Joachim Löw arasındaki iletişim şekliydi. Futbolcuların her biriyle “çak” yapıp onlara sarılıp gözlerinin içine bakıp bir şeyler söylüyordu. Oyuncuların eşleri, kız arkadaşları da sahadaydı, onlarla da sarılıp tek tek hepsine birşeyler söylüyordu. Davranışlarından, vücut dillerinden futbolcuların Joachim Löw’den korkmadıkları onu sevdikleri anlaşılıyordu. Aynı şey eşler ve kız arkadaşlar için de geçerliydi. Futbolcular ondan korktukları için değil, sevdikleri için saygı duyuyorlardı. Onu bir ağabey bir mentor gibi gördükleri belliydi. “Bu kupayı almak için çok çalıştın sana bu kupayı aldığımız için çok mutluyuz” ifadesi vardı futbolcuların gözlerinde.
O görüntülerden Joachim Löw’ün Türkiye’de pek çok antrenörün yapmaya çalıştığı gibi “hayt huyt, patron benim, bana itaat etmezseniz siz yakarım, kadro dışı bırakırım” tarzı yaklaşım yerine, onlara mentor olarak yaklaşıp her oyuncusunu farklı bir birey olarak görmüş, her birini aileleriyle, özel yaşantılarıyla iyi tanımış, hepsinin içindeki en iyiyi bulmaya çalışmış, hepsinin potansiyelini maksimum şekilde gerçekleştirmesi için çabalamış bir teknik adam, bir pedagog olmaya çalıştığı anlaşılıyordu. Belki de modern çağ bunu gerektiriyordu, çok yetenekli bir o kadar muhteşem kas gücü olan o kadar genç profesyonel futbolcuyu korkutarak, bağırarak ve çağırarak değil, onları iyi tanıyarak ve motive ederek onlara liderlik belki daha doğrusu kılavuzluk etmek mümkün oluyordu artık.
Sergen Yalçın futbol yaşamından disiplinsiz davranışları olan bir futbolcuydu belki. Aşırı disiplin onu boğuyordu, aşırı disiplin çerçevesinde bir otorite onun potansiyelini ortaya çıkarmasına engel oluyordu muhtemelen. Ancak Sergen Yalçın bunlardan ders çıkarmış olarak teknik direktör oldu Beşiktaş kulübüne. Futbolcularını gereksiz ego patlamalarıyla sıkmadı, onları rahat bıraktı, onlardan yapabileceklerinin en iyisini beklediğini ve onlara inandığını gösterdi her fırsatta. Bu davranış zaten yüksek kapasiteli olan oyuncularını kendisine bağladı, oyuncular onu mutlu etmek onu mahçup etmemek için ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştılar her maçta.
Bu yüzden Sergen Yalçın’ın başarısının ardında yatan gerçeğin kadro ya da taktik değil, psikoloji ve moral motivasyon olduğunu söyleyebiliriz.
Sergen Yalçın’ın bu başarısı bizlere geçmiş başarısızlıklardan da çok önemli dersler çıkarıp onların ilerideki başarılarımızın temelini oluşturabileceğini gösteriyor. Nitekim 17 Mayıs tarihli Hürriyet gazetesinin spor sayfasında röportajında kullanılan fotoğrafta sol kolundaki “I am legend” (ben efsaneyim) dövmesini görüyoruz ve “mucizevi şampiyonluğun” öyküsünü anlatırken başarısının altındaki motivasyonu bize şu kelimelerle özetliyor : “Rahmetli babama Özer Yalçın’a sözüm vardı; “bir gün Beşiktaş’a dönüp şampiyon yapacağım” demiştim”
Boşnak asıllı İsveç’li efsane oyuncu Zlatan İbrahimoviç kendi hayat hikayesini anlattığı “Ben, Zlatan İbrahimoviç” kitabından şu anekdotu öğreniyoruz: Zlatan AC Milan’da oynamaya başladığında teknik direktör Pep Guardiola kendisine “burası başka yere benzemez, burada işler farklı yürür, ona göre..” gibisinden bir şeyler söylüyor daha ilk günden. Milan’da oldukları sürece Zlatan ve Goardiola’nın yıldızı bir türlü barışmıyor. Egosu çok geniş olan Pep Guardiola, Zlatan İbrahimoviç’in karizmasından duruşundan en baştan rahatsız oluyor ve bunu ona yansıtıyor, bu iki alfa erkeğin mücadelesi takıma çok fayda getirmiyor. Bir diğer örnek olarak da Real Madrid’te Ronaldo ile teknik direktör Zinedin Zidan arasında ki yaşanmış olan çekişmeyi söyleyebiliriz.
Son söz: Bu yazıyı yıllarca köşe yazılarını okuduğum ve futbol yorumlarını zevkle dinlediğimiz sayın Hıncal Uluç’a armağan etmek istiyorum 🙂