Sedat Peker ismini ilk defa “Barış için akademisyenler” bildirisine imza atan üniversite hocalarını tehdit eden ve “kanlarında duş alacağız” gibi, hapis yatmış ve kriminal bir geçmişi olan birisi için bile hayalgücünü zorlayan bir ifade kullanmış kişi olarak tanıdık. Esasen Sedat Peker o kadar yeni bir figür değil, 90 yıllarda, Ali Kırca’lı Siyaset meydanı ya da 32. gün programında vs.. muhtemelen ismini duymuşuzdur.
Pek çok suçtan hüküm giymiş ve yaklaşık 16 yıl hapis yatmış birinin Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi”nin (BAK) “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisine imza atmış olan akademisyenlere böyle bir tepki vermesi çok anlamsız gelmişti bana. (Öyle ya İtalya’da mafya kendi işlerine bakar, kendi kazanacağı paraya bakar, devleti, hükümeti, partileri doğrudan ilgilendirecek bir konuda herhangi bir fikir beyan etmez diye biliriz.)
Ama esas ilginç olan Sedat Peker “asarız, keseriz, döveriz” gibisinden bir açıklama yapmamış, bildiriye imza atmış olan akademisyenlerin “kanlarında duş alırız” gibi bir beyanat vermiş olmasıydı.
Bu ifade bana 1998 yılında vizyona girmiş olan Blade filminin o meşhur sahnesini hatırlatmıştı. Blade filmindeki kan banyosu sahnesi gerçekten kült bir sahnedir, filmin açılış sahnesidir, partideki herkes vampirdir, dans pistinde herkes coşarken tepede asılı olan duş başlıklarından kan fışkırmaya başlar. Kimbilir belki de Sedat Peker “kanlarında duş alacağız” ifadesini kullanırken Blade filminden çok etkilenmişti, o sebeple bu değişik ifadeyi kullanmıştı.
Bu son dönemde yaptığı youtube videolarına bakarsak bambaşka bir Sedat Peker ile karşı karşıyayız.
Sedat Peker’in yurtdışından yaptığı videolar milyonlarca defa izleniyor ve Sedat Peker’in videolarının yorumlandığı videolar bile yüzbinlerce izleniyor. New York Times’da ifade edildiği gibi “Geçen hafta İsrail’in Gazze’yi bombalaması televizyon ekranlarını doldururken, milyonlarca Türk, hükümlü bir organize suçu patronu olan ve sürgünde yaşayan Sedat Peker’in sıra dışı iddialarını dinlemek için YouTube’a kenetlendi”
Sedat Peker bir süredir yurtdışında yaşamak zorunda kalmış olan eski bir hükümlü. Kendisine büyük bir haksızlık yapıldığını düşünüyor. Zaten bu videoları da bu haksızlıkla mücadele edebilmek ve kamuoyu oluşturmak üzere yapıyor. Kendisinin yurtdışında – firari- olduğu sağır sultan tarafından bilinirken, İstanbul’da evine operasyon düzenlenmiş olduğunu, özel hareket polislerinden bazılarının o anda uyumakta olan küçük yaştaki kızlarına silah doğrultulmuş olmasını öğreniyoruz kendisinden. Ve bu operasyonu öyle bir şekilde anlatıyor ki, evlat sahibi herkesin onun bu sözlerini dinlerken gözlerinin dolması çok büyük bir ihtimal.
Sedat Peker’in şu ana kadar yayınlamış olduğu 7 videoyu yaklaşık 45 milyon kişi izledi. Bu sonuçlar z kuşağına ait benim (Z kuşağına ait ya da değil) diyen youtuberları kıskançlık krizine sokabilir. Pek çok yorumcu, freelance gazeteci Sedat Peker videolarını yorumlayarak daha önce kanalında hiç görmediği kadar izlenme ve beğeni alıyor.
Sedat Peker’in üslubu, konuşma şekli, samimiyeti bu kadar çok izlenmesinde kuşkusuz çok önemli birer etken. Söyledikleri yani videoların içeriği ve anlattıkları da(gündemi altüst edecek cinsten olması) bu kadar izleniyor olmasında etkili tabi. Masasındaki kitaplar, türlü figürleri ve bizim anladığımız ya da anlamadığımız sübliminal mesajlar, her yeni bir videoyu merakla beklemize sebep oluyor tabiki.
Sedat Peker’in kriminal geçmişi ve anlattıklarının ülkemizin siyasi gündemine bomba gibi düşmesi bu yazının (ne birinci ne de ikinci yazımızın) konusu değil. Geçmişinde kriminal olaylara karışmış, hüküm giymiş, yıllarca hapis yatmış birinin nasıl bir youtube fenomeni olduğuna dikkat çekmek istedik.
Prompter olmadan, elinde bir metin olmadan doğaçlama yapıyor Sedat Peker videolarında. Çok gerçekçi, çok samimi bir tavır içinde olması izleyici yakalıyor, zaman zaman duraksaması, derin nefes alması, öfke kontrol sorunu olduğunu düşündürüyor (ya da öyle düşünmemizi istiyor). Tüm konuşmasını “gerçekleri” söylemek üzere kurmuş olsa da, bir yandan da ciddi bir oyunculuk yeteneği, potansiyeli görebiliyorsunuz. Kültürel referansları iyi araştırılmış, iyi sindirilmiş. Dersine çok iyi çalışarak çıkıyor kamera karşısına. Masasının üstüne koymuş olduğu kitaplar bazı sübliminal mesajlar veriyor olabilir ama bu konuda ben biraz farklı düşünüyorum.
“İşte size tavsiye edeceğim bir kitap, alın size bir kitap önerisi, söylediklerimi daha iyi anlayabilmek için bu kitabı okumanuz lazım” mesajı içeriyor gibi geliyor bana. Sedat Peker keşke kitap dışında film, DVD, dizi film, müzik albümü gibi önerilerde verse, acaba hangi filmleri tavsiye ederdi diye soruyorsunuz kendi kendinize. Hatta spotify’da bize bir playlist bile önerebilir.
“Ben bir kurtarıcı değilim, ben Mehdi değilim” dese de, kendisini Matrix’teki Neo ile özdeşleştirmiş olabileceğini düşünmekten alıkoyamıyoruz kendimiz. Belki de bizi derin bir uykudan uyanndırmayı kendine misyon edindiği için bu videoları yapıyor.
Blade serisinde Wesley Snipe’ın canlandırdığı Blade karakteri kötü vampirlerle mücadele eden yarı vampir yarı insan bir kahraman, bir fedai. Amacı vampirlerin insanlara zarara vermesine engel olmak. Belki de Blade karakteriyle özdeşleştiriyor kendisini. Kendisinde He-Man (gölgelerin gücü adına!!!) havası da seziyorum.
Videoları yaparken eğlendiği anlaşılıyor, kendi söylediği bazı şeyleri bizzat kendisi çok komik buluyor. Yalan söyleme konusunda her yalan için canlı yayında nasıl parmaklarını keseceğini anlatış şekli (görsel olarak korkunç bir olay olsa da) gerçekten çok komik ve muzip, gülmekten kendinizi alamıyorsunuz. Parmaklarını kesmek hiç de istemediğini anlayabiliyorsunuz, böyle bir risk almayacağını. “Söylediklerim gerçek, bana inanın” mesajını veriyor bu sayede.
Geleceği bilmiyorum, size bunun nasıl biteceğini söylemeyeceğim, size bunun nasıl başlayacağını söyleyeceğim..
Ülkemizde ve dünyada önümüzdeki yıllarda sosyal medya, youtube, youtuber’lar ve onların sosyal yaşam üzerine etkileri başlığı altında akademik çalışmalar yapılırsa eğer “Sedat Peker fenomeni”nden mutlaka bahsetmek gerekecek.
Devamı ikinci yazımızda..